1. anlamak, yorumlamak, manâ vermek, anlam/manâ çıkarmak.
araba markası İsim
gümrükte giriş beyannamesi doldurmak Fiil
politikayı iş haline getirmek Fiil
sermaye çağrısında bulunmak Fiil
tur yapmak Fiil
bütün kadrosunu yenilemek Fiil
örneğini çıkarmak Fiil
boynuz taktırmak Fiil
bilgiçlik taslamak Fiil
zenginliğini sergileyici şekilde davranmak Fiil
bir şey üzerinde tasarrufta bulunmak Fiil
bir şey üzerinde tasarrufta bulunmak Fiil
özel spor haberleri bülteni hazırlamak Fiil
alet etmek Fiil
birini maskaraya çevirmek Fiil
biriyle arkadaş olmak Fiil
(birinin) üzerine titremek, aşırı düşkünlük/iptilâ/sevgi göstermek, birini fazla ağırlamak.
make a
fuss about sth: bir şeyi mesele yapmak.
bir şeyi başarıyla sonuçlandırmak Fiil
başarıya ulaşma
bir işten çok para kazanmak Fiil
bir şeyi şikâyet etmek Fiil
tabiat edinmek Fiil
itiyat edinmek Fiil
bir şeyi alışkanlık haline getirmek Fiil
berbat etmek Fiil
bir şeyi berbat etmek Fiil
amatör fotoğrafçılık yapmak Fiil
şakaya vurmak Fiil
başarı göstermiş birini toplantılara çağırarak dikkatleri ona çevirmek Fiil
bir şeyi elden çıkarmak Fiil
(iki kişi) evlenmek Fiil
bir vicdan meselesi yapmak Fiil
(a) yemek olarak yemek.
He made a meal of bread and cheese: Yemek olarak peynir ekmek yedi. (b)
yeyip bitirmek, silip süpürmek, (c) işi uzatmak, bir işe gerekenden fazla zaman ve güç harcamak.
aşırı gitmek Fiil
bir şeyi erdem yapmak Fiil
tarumar etmek Fiil
çorbaya dönmek Fiil
telvis etmek Fiil
kötüleştirmek Fiil
paçavraya çevirmek Fiil
bir şeyi berbat etmek Fiil
bir şeyi not etmek Fiil
birini alaya almak Fiil
(a) gülünç düşürmek, alay etmek, maskara etmek, boşa çıkarmak, semeresiz bırakmak.
His failure made
a mockery of the teacher's great effort to help him. (b) gülünç/asılsız olduğunu meydana çıkarmak.
His evil life makes a mockery of his claims to be a holy man.
(a) kirletmek, pisletmek, (b) bozmak, berbat etmek.
bir şeyi berbat etmek Fiil
sonuçsuz bırakmak, suya düşürmek, akamete uğratmak.
davranışlarıyla etrafını sıkmak Fiil
biriyle yakın arkadaş olmak Fiil
giyim kuşamıyla caka satmak Fiil
sefaletini sergilemek Fiil
(a) önem/ehemmiyet vermek, önemle üzerinde durmak, (bir hususta) titiz/dikkatli olmak/davranmak, (b) esaslı tutmak.
özenmek, bilhassa itina göstermek, üzerinde dikkatle/hassasiyetle durmak.
I make a point of doing
my job on time: İşimi vaktinde yapmaya çok dikkat ederim.
yapmaya söz vermek Fiil
çok para kazanmak Fiil
çok para kazanmak Fiil
bir şeyi alışkanlık edinmek Fiil
hediye etmek Fiil
bir şeyi mazeret olarak göstermek Fiil
1000 dolar kâr etmek Fiil
rica bulunmak Fiil
gelir vergisi beyannamesi vermek Fiil
bir şeyi alışkanlık haline getirmek Fiil
sır olarak saklamak Fiil
serveti ile övünmek Fiil
hırçınlık etmek Fiil
şangırdamak Fiil
kafasından hikâye uydurmak Fiil
öğrenmeye/anlamaya çalışmak.
bir şeyi incelemek Fiil
başarmak Fiil
istatistik cetveli yapmak Fiil
hizmetlerini sunmak Fiil
abartmak, mesele yapmak, izam etmek.
I disagree with you, but don't let's make a thing of it!
mallara değer biçmek Fiil
hacı ağalık etmek Fiil
bir şeyi anlatmak Fiil
bin bir dereden su getirmek Fiil
bir şeyi ikrar etmek Fiil
tahlil etmek Fiil
(a) durdurmak, bitirmek, son vermek, sona erdirmek.
Let us make an end of this foolish quarrel!
(b) mahvetmek, işini bitirmek, öldürmek.
bir şeye son vermek Fiil
birini kendine düşman yapmak Fiil
malları gümrükte deklare etmek Fiil
birini örnek yapmak Fiil
taklit etmek Fiil
kötü kullanmak Fiil
parasını kötü yere yatırmak Fiil
parasını kötü kullanmak Fiil
bir şeyden yararlanmak Fiil
(bir şeyi) kesinleştirmek, temin etmek, teminat altına almak, garanti etmek, hakkından emin olmak, araştırmak.
bir şeyi tahkik etmek Fiil
bir şeyden emin olmak Fiil
birinin pestilini çıkarmak Fiil
mahkemenin davetine icabet etmemek Fiil
isbat-ı vücut etmemek Fiil
evrakların muhtevasını açıklamak Fiil
(birini) enayi yerine koymak, budala mevkiine düşürmek, gülünç, düşürmek, rezil/maskara etmek, faka/tongaya
bastırmak, aldatmak, kafese koymak.
They published his letters to her and made a fool of him before the world. The stranger made a fool of trusting old lady and went off with a lot of her money.
eğlenmek, alay etmek, alaya almak.
… ile eğlenmek/alay etmek.
He made fun of me: Benimle alay etti.
bir şeyden kâr elde etmek Fiil
birini alaya almak Fiil
alay etmek, eğlenmek, matrak geçmek, alaya almak.
yararlanmak Fiil
bir fırsattan iyi yararlanmak Fiil
iyi kullanmak Fiil
işi gücümsemek, kolay bir işi zor bulmak.
harabeye çevirmek, tahrip etmek, kırıp geçirmek, çok zarar vermek.
bir şeye çok zarar vermek Fiil
karmakarışık etmek.
karmakarışık etmek Fiil
(a) (bir işi) zorumsamak, yükümsemek, zor imiş gibi göstermek, zorluk çıkarmak, (b) yalpalamak, yalpa vurmak.
bir şey yüzünden büyük patırtı gürültü çıkarmak Fiil
(a) önem vermemek, hafifsemek, yabana atmak, baştan savmak.
tehlikeye kulak asmamak Fiil
(a) küçümsemek, önem vermemek, küçük görmek, aldırış etmemek.
She made little of her troubles.
(b) pek az anlayabilmek, iyice anlayamamak/kavrayamamak.
yetiştirmek Fiil
adam etmek Fiil
anmak, zikretmek, bahsetmek, sözünü etmek.
He made no mention of your request: İsteğinizden hiç bahsetmedi.
bir şeyi zikretmek Fiil
bir şeyin sözünü etmek Fiil
yakıp yok etmek Fiil
pestilini çıkarmak, tarümar/paramparça etmek.
Our team made mincemeat of the rest of the league.
icradan para kazanmak Fiil
bir şeyden para kazanmak Fiil
bir şeyden para kazanmak Fiil
bir şeyden azami yararlanmak Fiil
(a) çok önem/değer vermek, (b) fazla bir şey anlamak/elde etmek/kazanmak, manâ çıkarmak.
I couldn't
make much of that new book of his: Onun yeni kitabından pek bir şey anlayamadım.
duygularını gizlememek Fiil
sonuçsuz bırakmak, suya düşürmek, akamete uğratmak.
bir şey çıkarmamak Fiil
bir şeyden hiçbir anlam çıkaramamak Fiil
hiçbir şeyden bir anlam çıkaramamak Fiil
bir partiye katılmak Fiil
ev geçindirme parasından tırtıklamak Fiil
kendini bir şeyde uzmanlaştırmak Fiil
para vermek Fiil
(US) birinin hesabına geçici ödeme yapmak Fiil
para yığmak Fiil
malını mülkünü har vurup harman savurmak Fiil
ödül olarak almak Fiil
bir gemiyi ganimet olarak almak Fiil
bir şeyi ilan etmek Fiil
bir meblağı iade etmek Fiil
malları (deniz kazasından veya yangından) kurtarmak Fiil
malları kurtarmak Fiil
malları deniz kazasından kurtarmak Fiil
batan bir geminin yükünü kurtarmak Fiil
anlamak Fiil
yorumlamak Fiil
anlam/mana çıkarmak, mana vermek.
bir çırpıda/çabucak bitirmek.
hakkından gelmek, çabucak bitirmek.
kısa kesmek, çabuk bitirmek.
kısa kesmek Fiil
kestirmeden gitmek Fiil
tamamlamak Fiil
yok etmek Fiil
bilinçlendirmek Fiil
(a) izam etmek, büyütmek, pireyi deve yapmak, önemli imiş gibi göstermek. (b) bahane edip kavga çıkarmak.
hayatta bir yere gelmek Fiil
başarılı olmak Fiil
hayatta başarıya ulaşmak Fiil
tezyif etmek Fiil
alaya almak Fiil
biriyle tanışmak Fiil
biriyle müşerref olmak Fiil
bir şeyi ilan etmek Fiil
oluru ile yetinmek, aza kanaat etmek, aza çoğa bakmamak, olanından azamî yararlanmak.
After her husband's
retirement the couple had a smaller income, but they made the best of it.
to make the best of one's opportunities: fırsatlardan en iyi şekilde yararlanmak.
azamî derecede yararlanmak/istifade etmek, mihneti kendine zevk edinmek.
ondan azami faydalanmak Fiil
fırsattan istifade etmek Fiil
zamanını iyi kullanmak Fiil
elinden geldiğince çabuk gitmek Fiil
mümkün olduğu kadar çabuk eve dönmek Fiil
mümkün olduğu kadar yararlanmak/fayda/çıkar sağlamak, kendine yararlı hale getirmek.
olanaklarından azami fayda elde etmek Fiil
güçlük karşısında çaba göstermemek Fiil
kullanmak, yararlanmak.
make good use of sth = put sth to good use: bir şeyden çok yararlanmak.

make a good/bad use of sth: bir şeyi iyi/kötü bir amaç için kullanmak.
bir hakkı kullanmak Fiil
istimal etmek Fiil
adından yararlanmak Fiil
birinin hizmetlerinden yararlanmak Fiil
nüfuzunu kullanmak Fiil
kullanmak Fiil
bir şeyi kullanmak Fiil
en iyi İngiliz malı
en iyi işçilik
birinci sınıf
Fransız malı
(US) kendi mallarını başka markalı mal diye yutturmak Fiil
tiye almak (argo) Fiil
gır gıra almak (argo) Fiil
matrak geçmek (argo) Fiil
(a) önem vermemek, mühimsememek, kolay sanmak.
He thinks nothing of walking 25 km.: 25 km. yürümeyi
kolay sanıyor. (b) anlayamamak.
I could make nothing of what he said.